Yukarıda sayılanlar, binlerce protein çeşidinden sadece                            birkaç tanesine ait özelliklerdir. Siz bu satırları                            okurken dahi vücudunuzdaki her protein çeşidi yaşamınızı                            sağlıklı bir şekilde sürdürebilmeniz için aralıksız                            olarak faaliyet göstermeye devam etmektedir. Baktığınız                            satırları okuyabilmenizden yemeğinizi yiyebilmenize,                            vücudunuzun gelişiminden hastalıklara karşı dirençli                            olmanıza kadar birçok ihtiyacınız hücrelerinizde durmadan                            çalışan proteinler sayesinde giderilmektedir. Sadece                            insan vücudunda değil, bitkilerden tüm hayvan türlerine,                            en basit bakteriye kadar, tüm canlıların yaşamsal faaliyetlerinin                            tamamı proteinler üzerine kuruludur.

 Bilindiği gibi, bütün canlılar hücrelerden oluşur. Örneğin insan                            vücudunu oluşturan yaklaşık 100 trilyon hücre vardır.                            Her hücre ise, aralıksız olarak, canlının hayatı boyunca                            ihtiyaç duyacağı şeyleri üretir. Canlıların hücrelerini                            yüksek teknoloji ile donatılmış birer fabrika olarak                            kabul edersek, bu kitabın konusu olan proteinler de                            bu fabrikanın makinaları, duvarları, tavanı, merdivenleri,                            kapıları ve hatta vidalarıdır. Kısacası proteinler,                            hücrelerin hem inşaat malzemesini hem de çok karmaşık                            makinelerini oluştururlar.
  Birbirinden farklı birçok                            görevi üstlenen proteinler bu nedenle canlılığın yapıtaşları                            olarak kabul edilirler.                          Örneğin saç, tırnak ve tüylerde bulunan sert yapıyı                            oluşturan keratin isimli madde bir proteindir. Bazı                            proteinler, kasları kemiğe bağlayan tendonlarda bulunan                            dayanıklı naylon benzeri bir maddeyi oluştururlar. Derinin                            pürüzsüz elastikiyetini ve kemiklerin dayanıklılığını                            sağlayan ise kolajen isimli bir başka proteindir. Atardamarları                            çevreleyen kauçuk benzeri elastik maddeyi oluşturan                            da yine başka bir proteindir. Retinaya ışık çarptığında                            görme etkisini başlatan ise rodopsin isimli proteindir.                            Bu arada başka proteinler de gözün lensini oluşturan                            saydam maddeyi yaparlar.
  Hücrelerin içine moleküllerin                            giriş çıkışında yine özel taşıyıcı proteinler görev                            yapar. Tüm canlılığın bilgisini taşıyan DNA molekülü                            proteinler olmadan kopyalanamaz ve bilgi üretemez, hücre                            bölünmesini sağlayamaz. Yani proteinler canlılardaki                            en küçük yaşam birimi olan hücrelerin hem yapılarında                            hem de sayısız işlevlerinde çok çeşitli görevler alırlar.                            Diğer bazı proteinler de hücredeki kimyasal reaksiyonların                            hızını milyarlarca kez artırmak için katalizör görevi                            görürler. Takımlar halinde çalışarak, hücrenin tüm kimyasal                            parçalarını inşa ederler. İnşa etme özelliklerinin yanısıra,                            parçalama özellikleri de bulunmaktadır. Bu özelliklerini                            kullanarak hücrelerde bulunan büyük molekülleri, hücrenin                            kullanabileceği basit bileşiklere ayırırlar. Hücreye                            enerji sağlanması için gereken reaksiyonların oluşmasını                            sağlarlar. Kaslardaki kasılma hareketi için gereken                            unsurları oluşturanlar da yine kas hücrelerindeki özel                            proteinlerdir.
  Yukarıda sayılanlar, binlerce protein çeşidinden sadece                            birkaç tanesine ait özelliklerdir. Siz bu satırları                            okurken dahi vücudunuzdaki her protein çeşidi yaşamınızı                            sağlıklı bir şekilde sürdürebilmeniz için aralıksız                            olarak faaliyet göstermeye devam etmektedir. Baktığınız                            satırları okuyabilmenizden yemeğinizi yiyebilmenize,                            vücudunuzun gelişiminden hastalıklara karşı dirençli                            olmanıza kadar birçok ihtiyacınız hücrelerinizde durmadan                            çalışan proteinler sayesinde giderilmektedir. Sadece                            insan vücudunda değil, bitkilerden tüm hayvan türlerine,                            en basit bakteriye kadar, tüm canlıların yaşamsal faaliyetlerinin                            tamamı proteinler üzerine kuruludur.
 


   Yanda kemiklerin dayanıklılığını                                  sağlayan kolajen proteininin ve saçlarda bulunan                                  keratin proteininin yapısı görülmektedir.

Yanda kolajen lifinin açılımı                                  yer almaktadır.
Kitap boyunca da üzerinde durulacağı gibi, belirli                            sayıda atomun birleşmesinden meydana gelmiş bu mucize                            moleküller, birbirleriyle kusursuz bir uyum içinde,                            çok büyük bir akıl ve şuur göstererek, inanılmaz sorumlulukları                            yerine getirirler. Bundan sonra anlatılacak her konuda,                            akıl ve vicdan sahibi her insanın kendisine sorması                            gereken önemli bir soru vardır: Cansız atomların birleşmesinden                            meydana gelen şuursuz, bilgi ve beceriden yoksun olması                            beklenen protein molekülleri nasıl olup da inanılmaz                            bir akıl, organizasyon yeteneği ve sorumluluk hissi                            göstererek tüm bu faaliyetleri gerçekleştirebilmektedir?
 Samimi düşünen her insan, cevabın, sonsuz bir güç ve                            ilim sahibi olan Allah'ın kusursuz yaratışı olduğunu                            görecek, en küçüğünden en büyüğüne kadar evrendeki tüm                            varlıkların Allah'ın kontrolü ve emri altında olduğunu                            kavrayacaktır. Allah'ın tüm varlıkların hakimi olduğu                            bir ayette şöyle haber verilir:
Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin                            de Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. O'nun, alnından                            yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak                            benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru                            yolda olanı korumaktadır.) (Hud Suresi, 56)
ŞUURSUZ ATOMLARIN İNŞA ETTİĞİ YETENEKLİ PROTEİNLER                         
Arka sayfada gördüğünüz şekil, sitokrom-c isimli bir                           proteinin atom yapısını göstermektedir. Milimetrenin                           milyonda beşi kadar küçük olan bu protein yaklaşık                           1000 atomun birleşmesinden meydana gelmektedir. Resimde                           de görüldüğü gibi, bu atomların aralarındaki organizasyon                         ve birbirleriyle birleşme şekilleri son derece komplekstir. 

 Şimdi bu resme bakarak düşünelim. Evrimciler bu 1000 atomun tesadüfen                            biraraya gelerek, bu şekilde görüldüğü gibi birbirlerine                            bağlandıklarını iddia ederler. Ve bu rastgele birleşmelerin                            sonucunda "tesadüfen" canlının yaşamı için son derece                            önemli görevlere sahip sitokrom-c proteininin meydana                            geldiğini söylerler. Üstelik bu 1000 atomun içinde,                            demir, karbon, nitrojen gibi birçok çeşit atom bulunmaktadır.
 Yani sitokrom-c'yi oluşturabilmek için gerekli olan                            farklı atomlar, belirli bir sayıda, belirli bir zamanda,                            belirli bir yerde bulunmalı, sonra gerekli yerlerden                            birbirleriyle ayrı ayrı, resimde görüldüğü gibi, en                            uygun kimyasal bağlarla bağlanmalıdırlar. İşte evrimcilerin                            son derece mantıksız ve akıl almaz iddialarına göre                            bunların hepsi rastgele gerçekleşmeli, ama canlılık                            için son derece önemli olan bir protein buna rağmen                            oluşmuş olmalıdır. 
Dahası evrimciler, sadece sitokrom-c proteininin oluşması                            için değil, canlılık için gereken binlerce proteinin                            oluşması için aynı tesadüf masalını iddia ederler.
 Karbon,                            nitrojen, demir, fosfor gibi şuursuz, cansız, hiçbir                            şeyden habersiz atomların, farklı oranlarda ve farklı                            düzenlerde birleşerek canlılık için gerekli olan tüm                            proteinleri meydana getirdiklerini iddia etmek akla                            ve mantığa kesinlikle aykırıdır.
Milimetrenin milyonda beşi kadar yer kaplayan bu küçücük                            yapıların canlı vücudunda üstlendikleri görevler görüldüğünde                            ise, şuursuz atomların bu kadar önemli yapıları tesadüfen                            inşa ettiklerini iddia etmenin daha da büyük bir mantıksızlık                            ve akılsızlık olduğu anlaşılacaktır. 
  Örneğin bazı proteinler saçları, tırnakları ve hayvan                            tüylerini oluşturan teflon benzeri maddeyi oluşturur.                            Bazıları kasları kemiklere bağlayan tendonları oluşturur.                            Ayrıca hücreye gelen mesajları getirenler de, mesajları                            alan ve değerlendirenler de proteinlerdir. Hücrenin                            içine giriş çıkışları kontrol eden kapılar ve pompa                            sistemleri de proteinlerdir. Kimyasal reaksiyonları                            hızlandıranlar yine proteinlerdir. Hemoglobin adındaki                            protein kandaki oksijeni dokulara taşır. Transferin                            isimli protein ise kanda bulunan demiri taşır. İmmunoglobülinler                            bakteri ve virüslere karşı vücudu savunan proteinlerdir.                            Fibrinojen ve trombin ise kanın pıhtılaşmasını sağlar.                            İnsülin, vücuttaki şeker metabolizmasını düzenleyen                            bir protein çeşididir. 
  Bazı canlılarda insan vücudunda bulunmayan, ancak o                            canlının hayatı için son derece büyük önemi olan başka                            proteinler de bulunur. Örneğin bazı balıkların kanında                            bulunan antifriz proteini bu balıkların kanını donmaya                            karşı korumaktadır. Böcek kanatlarının hareketini sağlayan                            rezilin proteini hemen hemen mükemmel bir elastik özelliğe                            sahiptir. Sadece 20 amino asitin, diğer bir deyişle                            birkaç yüz atomun birleşmesinden meydana gelen bu moleküllerin                            bu kadar farklı özelliklere sahip olmaları olağanüstü                            bir olaydır. Atomların biraraya gelerek bu kadar çok                            önemli iş başaran, akıl gösteren, organize olabilen,                            en gerekli yerde en gerekli kararı verip, bunu uygulayabilen                            yapıları tesadüfen inşa etmiş olmaları kesinlikle imkansızdır.
  Üzerinde düşünülmesi gereken bir konu da, aşağı yukarı                            benzer atomlardan oluşan proteinlerin görev ve işlevlerinin                            bu kadar çeşitlilik göstermesidir. Proteinler çoğu zaman                            benzer atomlardan oluşurlar. Ancak bu atomların farklı                            sayılarda ve farklı dizilimlerde olması o protein molekülüne                            farklı görev ve yetenekler yükler. Bu gerçekleri tesadüflerle                            açıklamak kesinlikle imkansızdır. Aslında evrimciler                            de bunu itiraf ederler. Örneğin ülkemizin önde gelen                            evrimcilerinden Prof. Ali Demirsoy, sitokrom-c proteininin                            oluşumu için şöyle der:
"Bir Sitokrom-C'nin dizilimini oluşturmak için olasılık                            sıfır denilecek kadar azdır... Ya da oluşumunda bizim                            tanımlayamayacağımız doğaüstü güçler görev yapmıştır.                            Bu sonuncusunu kabul etmek bilimsel amaca uygun değildir.                            O halde birinci varsayımı irdelemek gerekiyor."
 3
  Demirsoy kitabının başka bir bölümünde ise, sitokrom-c'nin                            tesadüfen oluşması ihtimali için "bir maymunun daktiloda                            hiç yanlış yapmadan insanlık tarihini yazma olasılığı                            kadar azdır" der.
4
Bir maymun daktiloda hiç yanlış yapmadan insanlık tarihini                            yazamayacağına göre, sitokrom-c proteini de kesinlikle                            tesadüfen oluşamaz. Ancak Demirsoy'un ilk alıntısında                            belirttiği gibi, evrimciler için doğaüstü güçlerin varlığını                            kabul etmek "bilimsel amaca uygun" değildir. Yani evrimci                            bilim adamlarının "bilimsel amaç"ları (!) Allah'ın varlığını                            inkar etmek ve materyalizmi savunmak olduğu için, sitokrom-c                            proteininin tesadüfen oluştuğunu kabul etmek zorunda                            olduklarını öne sürmektedir. Bu o kadar mantıksız bir                            iddiadır ki, üzerinde biraz düşünüldüğünde evrimcilerin                            ne kadar büyük bir yanılgı içinde olduklarını görmek                            için tek başına yeterlidir.
  Örneğin biri size gelse                            ve Taksim Meydanı'ndaki bir taş yığınının şiddetli rüzgarın                            etkisiyle muhteşem bir insan heykeline dönüştüğünü söylese...                            Veya bir kayalığa çarpan dev dalgaların bu kayalıkta                            tesadüfen Ürdün-Petra'daki taş işçiliğinin en güzel                            örnekleri olan yapıları oluşturduğunu söylese, o kişinin                            aklı ve samimiyeti hakkında ne düşünürdünüz? Görüldüğü                            gibi evrimciler, tüm bu olanaksızlıklardan daha da olanaksızını                            kabul edebilecek kadar büyük bir mantık ve akıl çöküntüsü                            içindedirler. Çok açık gerçeklere gözlerini kapatıyor                            olmaları, büyük bir bölümünün anlayışını ve kavrayışını                            kapatmıştır. Protein moleküllerinin canlılık için, üstün                            bir akla, bilgiye ve güce sahip olan Allah tarafından                            tasarlandıkları ve yaratıldıkları çok açık bir gerçektir.
 
 
  Tesadüfler                                        hiçbir zaman kompleks bir tasarım meydana                                        getiremezler. Proteinler gibi üstün bir                                        tasarıma sahip moleküllerin tesadüfen oluştuğunu                                        söylemek, taş yığınlarının rüzgarlar sayesinde                                        bir heykele veya kayalara vuran dalgalar                                        sayesinde tesadüfen mimari bir harikaya                                        dönüştüğünü iddia etmekten çok daha mantıksız                                        ve akıl dışıdır.
PROTEİNLERİN GÖREVLERİNE UYGUN KUSURSUZ TASARIMLARI
Tesadüfler                                        hiçbir zaman kompleks bir tasarım meydana                                        getiremezler. Proteinler gibi üstün bir                                        tasarıma sahip moleküllerin tesadüfen oluştuğunu                                        söylemek, taş yığınlarının rüzgarlar sayesinde                                        bir heykele veya kayalara vuran dalgalar                                        sayesinde tesadüfen mimari bir harikaya                                        dönüştüğünü iddia etmekten çok daha mantıksız                                        ve akıl dışıdır.
PROTEİNLERİN GÖREVLERİNE UYGUN KUSURSUZ TASARIMLARI
Maddelere özelliklerini veren, atomlarındaki düzendir.                            Her maddeyi meydana getiren atomlar "molekül" adı verilen                            özel gruplar halinde düzenlenmiştir. Canlıların yapılarını                            ve sistemlerini oluşturan moleküllerin atomları da canlılık                            için özel olarak düzenlenmiştir. Bu, son derece önemli                            bir konudur. Çünkü elinizdeki kitaptan oturduğunuz koltuğa,                            kendi bedeninizden çiçeklerinize kadar her varlık atomlardan                            oluşur. Ancak atomların farklı şekillerde gruplanmaları                            ve organize olmaları ile, canlı ve cansız maddeler birbirlerinden                            tamamen ayrılırlar. 
Proteinler, canlılığı oluşturan dört büyük ana molekül                            grubundan biridir. (Diğerleri nükleik asitler, lipidler                            ve karbonhidratlardır.) Her molekül grubunda atomlar                            farklı şekillerde dizilmişlerdir. Bu sayede farklı özellikler                            kazanırlar ve bu özelliklerine göre görevler üstlenirler.
 Moleküllerdeki atomların düzeni o kadar hassas ve önemlidir                            ki, çok kısa bir anda, tek bir protein molekülünün atomlarının                            gerektiği gibi düzenlenmemesi durumunda vücutta onarılmaz                            hasarlar oluşabilir. Örnek olarak görme olayını ele                            alabiliriz. En gelişmiş kameradan bile çok daha üstün                            bir teknolojiye sahip olan gözde, görme olayının gerçekleşmesi                            için birçok protein görev yapar. Tıpkı kamerada görüntünün                            oluşmasından sorumlu olan birçok parçanın görev yapması                            gibi. (Ancak burada şunu da belirtmeliyiz ki, göz ve                            kamera sistemleri arasında bir kıyas mümkün olmakla                            birlikte, kameranın parçaları hiçbir zaman gözdeki proteinlerin                            oluşturduğu netlik ve mükemmellikte bir görüntü oluşturamayacağı                            açıktır. Bugün en gelişmiş teknolojilerle üretilen kameralar                            için de bu durum geçerlidir.)
 Bu parçalardan birinin                            bozuk olması kamerada görüntünün oluşmasını engelleyecektir                            veya bozuk olmasına neden olacaktır. Aynı şekilde görme                            işleminde görev alan birçok proteinden bir tanesinin                            bile gerekli moleküler yapıya sahip olmaması durumunda,                            görme işlemi bir anda hasara uğrayabilir. Örneğin rodopsin,                            gözün ışığa tepki vermesini sağlayan bir proteindir.                            Rodopsinin yapısındaki en küçük bir bozukluk bu işlemi                            aksatır. Aynı şekilde retinadaki koni hücrelerde bulunan                            ve renkli görmeyi sağlayan proteinlerin yapılarındaki                            bozukluklar da renkli görmeyi engeller. Bir başka örnek,                            gözü ultraviyole ışınlarının zararlı etkilerinden koruyan                            melanin proteininin görevini yapamaması durumunda gözde                            katarakt hastalığın oluşmasıdır.
Bu örneklerde de görüldüğü gibi, proteinlerin kendilerine                            tahsis edilmiş görevleri yerine getirebilmeleri için                            en uygun moleküler yapıya sahip olmaları şarttır. Bunun                            içinse, proteinleri meydana getiren amino asit moleküllerinin                            de en uygun şekilde düzenlenmiş olması gereklidir. Amino                            asitlerin yapısında da tıpkı proteinlerde olduğu gibi                            ayrıntılı bir tasarım ve kusursuz bir işleyiş hakimdir.                          
AMİNO ASİTLERDEKİ DÜZEN
Proteinler, amino asit isimli moleküllerden oluşurlar.                            Amino asitler proteinlere göre daha küçük moleküller                            olmalarına rağmen, oldukça kompleks bir yapıları vardır.                            Amino asitleri oluşturan atomlar üç ayrı grup halinde                            bulunurlar; amino grubu, karboksil grubu ve yan zincir                            grubu (ya da radikal grup). 
Bütün amino asitlerde amino ve karboksil grupları aynıdır.                            Bir amino asiti diğerlerinden farklı kılan tek özellik,                            moleküle bir ucundan bağlanan yan zincir grubudur. Bu                            yan zincir gruplarının her amino asitte farklı olması                            sayesinde her amino asit birbirinden çok farklı özelliklere                            sahip olur. 
  Nasıl ki bir makinenin yapısında çeşitli malzemeler                            kullanılmaktaysa, vücudumuzdaki çok karmaşık görevleri                            yerine getirebilmesi için protein makinalarında da farklı                            özelliklere sahip malzemeler bulunmalıdır. İşte amino                            asitlerin yan zincir gruplarındaki atomların şekli,                            sayısı ve sıralamaları, elektrik yükleri, hidrojen bağı                            kapasitelerinin farklı farklı olması, amino asitlere                            çeşitlilik kazandırır ve bu çok çeşitli malzemeden de                            yine çok çeşitli protein makinaları üretilir. Örneğin                            yan zincir gruplarının (+) veya (-) elektrik yükünün                            olması veya yüksüz olması amino asit molekülünün suda                            eriyip erimemesini sağlar. 
Bu şekilde farklı özelliklere sahip olan amino asitlerin                            farklı dizilimlerle yanyana gelmeleri, proteinlerin                            vücut içinde hayret verecek derecede çeşitli görevleri                            yerine getirebilmelerini sağlar. Ancak canlıların yapılarında                            bulunan amino asitlerde çok özel bir durum söz konusudur.                            Doğada 200'ün üzerinde amino asit bulunmasına rağmen                            proteinler bu amino asitlerin sadece 20 tanesinden oluşur.                          
PROTEİNLERDE NEDEN DOĞADAKİ 200 AMİNO ASİTTEN SADECE                            20 TANESİ KULLANILIR?
  
Soldaki resim: "a-heliks" özelliğine sahip  yan zinciri olan amino                                  asit zinciri                                
Alttaki resim: "ß-tabaka" özelliğine                                  sahip yan zinciri olan amino asit zinciri
 
 
Doğada 200'ün üzerinde amino asit bulunmaktadır. Teorik                            olarak doğada bulunması beklenen amino asit sayısı ise                            bu sayıdan çok daha fazladır. İnsan vücudunda dahi,                            proteinlerde kullanılanların dışında birçok amino asit                            vücudun metabolik fonksiyonlarında kullanılmaktadır.                            Peki proteinler, yanıbaşlarında başka amino asitler                            bulunmasına rağmen neden özellikle bu 20 amino asiti                            seçmektedirler? 
Bu sorunun cevabını proteinlerin yapılarından ve fonksiyonlarından                            yola çıkarak verebiliriz. Çünkü yaşam için gerekli olan                            proteinler görevlerini yerine getirebilmek için belirli                            özelliklere sahip olmalıdırlar ve onlara bu özelliklerini                            sağlayan en önemli unsurlardan biri amino asitlerdir.
  Örneğin amino asitlerden bir bölümünün hidrofobik, yani                            suyu iten bir özellik taşıyan yan zincirlere sahip olması                            şarttır. Ve bu yan zincirler çok büyük olmamalıdır,                            yoksa onları proteinin içine paket ederek yerleştirmek                            imkansızlaşır. 
                              |  Bu şekilde kolajen proteininin                                  amino asit yapısı görülmektedir. Şekilde de görüldüğü                                  gibi, her üç amino asitten biri glisindir. (Gly)                                  Glisin küçük olması nedeniyle kolajenin yapısı                                  için en uygun amino asittir. | 
                          
Bir kısım amino asitin yan zincirlerinin " heliks"                            ve " tabaka" oluşumları olarak bilinen iki özelliğe                            sahip olmaları gerekir. Çünkü bu özellikler sayesinde                            protein üç boyutlu şeklini alabilmektedir ve bunlar,                            bu proteinin işlevini görebilmesi için gerekli olan                            özelliklerdir. 
Yapılan incelemeler sonucunda, proteinlerde kullanılan                            20 amino asitin birçoğunun hidrofobik yan zincirleri                            olduğunu, yarısının a-heliks ve yarısının da b-tabaka                            özelliklerine sahip oldukları görülmüştür. 
 Bu 20 amino asitin özelliklerini tek tek incelediğimizde                            de neden proteinler için
özel olarak seçilmiş olduklarını                            anlayabiliriz. Örneğin en küçük ve en basit amino asit                            olan glisin bile en önemli proteinlerden biri olan kolajen                            proteininde çok önemli bir göreve sahiptir. Kolajeni                            oluşturan her üç amino asitten biri glisindir ve küçük                            boyutları kolajen molekülünün tasarımında önemli bir                            rol oynar. Çünkü bu amino asit, proteini oluşturan zincirlerin                            birarada sıkıca bükülmelerini sağlar. Bu kolajen liflerinin                            gerilme direncini arttırır. Bilindiği gibi, kolajen                            lifleri çelikten daha güçlü bir gerilme direncine sahiptirler.                            Eğer bu proteinin yapımında glisin yerine daha uzun                            yan zincirli başka bir amino asit kullanılsaydı, kolajen                            lifleri bu kadar fazla gerilme direncine sahip olamazlardı.                            Aynı zamanda, glisin olmasaydı, kolajen lifleri canlıların                            hücrelerini birbirine yapıştıracak güce de sahip olamazlardı.                          
  Yukarıda kısaca anlatıldığı gibi, proteinleri oluşturan                            20 amino asitin, doğada bulunan 200 amino asitin arasından                            seçilmelerinde bir bilinç ve plan vardır. Eğer bu seçim                            rastgele olsaydı, hayatın devamı için gereken proteinler                            asla oluşamazlardı. Tek bir amino asitin olması gerekenden                            farklı olması, hayati bir fonksiyonun çökmesi anlamına                            geleceği için canlılıktan sözetmek de mümkün olmazdı.                          
Görüldüğü gibi, canlılığın her aşamasında bilinçli                            bir tasarım ve akılcı bir seçim ve düzen vardır. 
CANLI YAPILARDAKİ PROTEİNLER SADECE SOL-ELLİ AMİNO ASİTLERDEN                            MEYDANA GELİR
 Yapılan araştırmalar, 200 amino asit çeşidinden 20                            tanesinin farklı sayı ve dizilimlerle bir araya gelmelerinin                            proteinlerin oluşumu için yeterli olmadığını göstermiştir.                            Bütün bu amino asitlerin aynı zamanda "sol-elli" olmaları                            gerekir. 
Doğada bulunan her amino asit türünün sağ-elli ve sol-elli                            olmak üzere iki farklı tipi vardır. Bir amino asitin                            diğerine benzerliği, kendisinin aynadaki görüntüsü gibidir.                            Bütün özellikleri aynı olmasına rağmen, sağ ve sol eldiven                            gibi birbirlerine ters dururlar.
                              |   Amino asitler doğada sağ-elli                                  ve sol-elli olmak üzere iki türde bulunurlar.                                  Proteinleri oluşturan amino asitler ise mutlaka                                  sol-elli olmalıdır. | 
                          
Bunun nedeni, ikiz amino asitlerin birinde amino grubunun                            karbon atomuna sol taraftan, diğerinde ise sağ taraftan                            bağlanmasıdır. Bu şekilde her amino asit ikizinin birine                            sol-elli diğerine de sağ-elli amino asit denilmektedir.                            Doğada her iki amino asit türüne de bol miktarda ve                            aynı oranlarda rastlanmaktadır. Ve iki tür amino asit                            de, aynı kolaylıkta kimyasal reaksiyonlara girerek çeşitli                            bileşikler oluşturabilmektedir. Yani iki tür amino asiti                            birbirinden ayıran tek fark simetrilerindeki bu yapı                            farkıdır. 
 Ancak canlılardaki proteinleri inceleyen bilim adamları                            bu proteinlerin yalnızca sol-elli amino asitlerden oluştuklarını                            farkettiler. Canlı yapılarda tek bir sağ-elli amino                            asit dahi bulunmamaktadır. 
Daha detaylı incelemeler sonucunda ise proteinleri                            oluşturan amino asitlerin hepsinin sol-elli olmalarının                            çok önemli bir nedeni olduğu keşfedildi. Sağ-elli amino                            asitler de aynı sol-elliler gibi birbirleriyle birleşip                            amino asit zincirleri oluşturabiliyorlardı, ama proteinin                            üç boyutlu şekle bürünmesini engelliyorlardı.
  Oysa canlılardaki                            proteinlerin görevlerini yerine getirebilmeleri için                            -ileride daha detaylı inceleyeceğimiz gibi- mutlaka                            üç boyutlu bir yapıda olmaları gerekmektedir. Bu durumda                            yararlı bir proteinin oluşabilmesi için tüm amino asitlerin                            sol-elli amino asitlerden seçilmesi gerektiği, aksi                            takdirde araya karışacak tek bir sağ-elli amino asitin                            dahi proteinin işlev görecek şekilde oluşmasını engelleyeceği                            anlaşılmış oldu.
Canlılardaki proteinlerin sadece sol-elli amino asitlerden                            meydana geldiğinin ortaya çıkması, evrimciler için önemli                            bir sorun daha oluşturmaktadır. Çünkü görüldüğü gibi,                            proteinlerin oluşabilmesi için birkaç aşamalı bir seçim                            söz konusudur. İlk olarak 200'den fazla amino asit çeşidinden                            20 tanesinin doğru olarak seçilmesi gerekmektedir. Bu                            20 çeşit amino asit ise mutlaka sol-elli olmalıdır.                            Araya karışacak tek bir yanlış amino asit veya doğru                            amino asitin sağ-elli olanı proteini işlevsiz ve atıl                            hale getirecektir. 
                              |  Proteinleri oluşturan                                  amino asitlerin tamamının sol-elli olması, binlerce                                  kez havaya atılan bir paranın hep tura gelmesi                                  kadar imkansızdır. | 
                          
Britannica Ansiklopedisi'nde proteinler için sol-elli                            amino asitlerin gerekliliğinin evrim açısından bir çıkmaz                            olduğu şöyle ifade edilir:
  ... Yeryüzündeki tüm canlı organizmalardaki proteinler                            gibi karmaşık polimerlerin yapı blokları olan amino                            asitlerin tümü, aynı asimetri tipindedir. Adeta tamamen                            sol-ellidirler. Bu, bir bakıma, milyonlarca kez havaya                            atılan bir paranın hep tura gelmesine, hiç yazı gelmemesine                            benzer. Moleküllerin nasıl sol-el ya da sağ-el olduğu                            tamamen kavranılamaz. Bu seçim anlaşılmaz bir biçimde,                            yeryüzü üzerindeki yaşamın kaynağına bağlıdır.
5
  Britannica Ansiklopedisi'nin açıklamasındaki "bu seçim                            anlaşılmaz bir biçimde,
yeryüzü üzerindeki yaşamın kaynağına                            bağlıdır" ifadesinin üzerinde durmak gerekir. Evrimciler                            yaşamın kaynağının tesadüfler olduğunu iddia ettikleri                            için, tesadüfen gelişen olayların bu kadar bilinçli                            ve isabetli seçimler yapmasının "anlaşılmaz" olduğunu                            düşünmektedirler. Oysa tüm bu bilinçli seçimler kör                            ve bilinçsiz tesadüflere değil, üstün bir Yaratıcı olan                            Allah'a aittir. Evrimciler yaratılış gerçeğini kabul                            etmemek için, akıl ve mantık dışı iddialar öne sürebilmekte,                            bu seçimin "tesadüfler"in eseri olduğunu iddia edebilmektedirler.                            Bu iddiaya göre proteinleri oluşturan amino asitler                            ve bunları meydana getiren atomlar, tesadüfen en uygun                            şekilde biraraya gelme kararı almışlar ve böylece canlılık                            için vazgeçilmez olan proteinleri meydana getirmişlerdir.                            Kuşkusuz böyle bir iddiada bulunabilmek bilimin ve aklın                            sınırlarını tamamen çiğnemek demektir. 
  Nitekim bu konu üzerine yapılan olasılık hesapları                            ile bilim adamları, küçük bir protein molekülünün sadece                            sol-elli amino asitlerden oluşabilme ihtimalinin 10
210'da                            1 olduğunu hesaplamışlardır. Matematikte 10
50de 1 ihtimal                            sıfır olarak kabul edilir. 10
50sayısı, 1 sayısının                            yanına 50 tane sıfır yazılarak elde edilir ve böylesine                            büyük bir sayının içinde 1 ihtimal "yok" demektir. Öyleyse                            1 sayısının yanına 210 tane sıfır yazılarak elde edilen                            10
210 gibi çok daha büyük bir sayının içinde 1 ihtimalin                            oluşması imkansızdan da ötedir.
6
Ünlü kimyager Walter T. Brown, sol-elli amino asitlerin                            tesadüfen biraraya gelerek tek bir proteini dahi oluşturmalarının                            imkansızlığını şöyle özetlemektedir: 
 Her tip amino asit, cansız maddelerde veya laboratuvarlarda                            sentezlendiği zaman kimyasal olarak birbiriyle aynı                            olan iki formda oluşur. Bu amino asitlerin yarısı sağ-elli                            olarak tanımlanabilir, diğer yarısı da sol-ellidir.                            Her yapı birbirinin aynadaki görüntüsü gibidir. Fakat                            canlılardaki, bütün insanlardaki, hayvanlardaki, bitkilerdeki                            ve bakterilerdeki ve hatta virüslerdeki amino asitler                            hep sol- ellidir. Hiçbir doğal işlem sağ ve sol-elliliği                            ayırt edemez. Bu şekilde sadece sol-elli amino asitlerden                            meydana gelen tek bir proteinin dahi tesadüfen oluşabilme                            ihtimali matematik olarak sıfırdır.
7
 Burada dikkat edilmesi gereken nokta, bilinçli bir                            seçimin gerçekleşiyor olmasıdır; eğer bir seçim varsa,                            o zaman mutlaka "seçen", akıl, bilgi ve bilinç sahibi                            bir irade de olmalıdır. Açıktır ki bu, her canlıyı en                            küçük yapıtaşlarına kadar bir düzen içinde inşa eden,                            üstün bir akıl, bilinç, ilim ve güç sahibi olan Allah'ın                            seçmesidir. Kuran'da da bildirildiği gibi;
Gökten yere her işi O evirip düzene                            koyar... (Secde Suresi, 5)
AMİNO ASİTLERİN DİZİLİMİNDEKİ                            PLAN
 Proteinlerin oluşması için buraya kadar anlatılan şartların                            oluşması da yeterli değildir. Her protein için özel                            bir amino asit dizilimi gerekir. 
Bir zincirin halkalarının birbirlerine eklenmeleri                            gibi birleşen amino asitler, birleşir birleşmez çok                            farklı yapılara bürünürler ve proteinlerin üç boyutlu                            şekillere sahip olmalarını sağlarlar. İleride de detaylarını                            inceleyeceğimiz gibi, proteinlerin üstlendikleri görevleri                            yerine getirebilmeleri için bu üç boyutlu yapıda olmaları                            şarttır. Ancak bunun için, amino asit diziliminde tek                            bir amino asitin dahi yerinin değişmemesi, eksik olmaması                            veya farklı bir amino asitle yer değiştirmemesi gerekir.
 
Şekilde yan zinciri ile birlikte gösterilen                                bir amino asit zinciri görülmektedir.  Bu zincirde                                yer alan amino asitlerden herhangi birinin yerinin                                değişmesi veya yerinden çıkartılması, bu protein                                molekülünü işe yaramaz hale getirir. Dolayısıyla                                buradaki dizilim kesinlikle rastgele değil, bir                                tasarım sonucu oluşur. 
 Çünkü tek bir parçanın dahi eksilmesi veya bozulması                            bu parçanın, bütün içindeki uyumunu bozacak, proteinin                            yapısını kullanılmaz hale getirecektir. Bu bir kelimenin                            içindeki tek bir harfin değişmesiyle meydana gelecek                            olan anlam değişmesi veya kelimenin anlamsızlaşması                            gibidir. Sözgelimi, "kamil" kelimesini yazarken, tek                            bir harfin yanlış yazılması ile (m yerine t yazılması                            ile) ortaya tamamen farklı bir manaya gelen "katil"                            kelimesi çıkar. Veya bu kelimeden tek bir harf çıkarıldığında,                            örneğin a harfi çıkarılarak kelime "kmil" olduğunda                            anlam tamamen bozulur. Nasıl ki, bir kelimedeki tek                            bir harfin dahi yeri değiştiğinde veya harflerden biri                            eksik olduğunda kelimenin anlamı kayboluyorsa, proteinler                            için de durum aynıdır. Tek bir amino asitin dahi yerinin                            değişmesi bütün bir protein molekülünü görevini yapamaz                            hale getirir, yani anlamını bozar. Protein bambaşka                            bir molekül oluverir. Çünkü her bir amino asit tıpkı                            kelimeye özel bir ses katan bir harf gibi proteine belirli                            bir özellik kazandırır. Her amino asit şekli, elektrik                            yükü, kimyasal reaksiyonlara girme biçimi ile bambaşka                            sesleri ifade eden harfler gibidir. 
                              |  
 Orak hücre anemisi olarak                                  bilinen hastalığın nedeni, hemoglobin proteininde                                  glumatik asitin yerine valin isimli amino asitin                                  gelmesidir. Yandaki resimde de orak hücre anemisi                                  olan hemoglobin proteini görülmektedir.
 | 
                          
Tek bir amino asitin yanlış veya eksik yazılmasının                            vücutta ne tür arızalara neden olabileceğine, bir kan                            kanseri türü olan Akdeniz anemisi hastalığını örnek                            olarak verebiliriz. Bilindiği gibi, vücudumuzdaki tüm                            hücrelere oksijen, kanımızdaki alyuvarlar aracılığıyla                            taşınır. Oksijen molekülünün taşınması işlemini, alyuvarlarda                            bulunan ve yaklaşık 600 amino asitten oluşan hemoglobin                            adlı proteinler yaparlar. Genetik bir hastalık olan                            Akdeniz anemisine, hemoglobinin yapısında yer alan tek                            bir amino asitin farklı olması yol açmaktadır; hemoglobinde                            bulunan amino asit zincirlerinde "glutamik asit" isimli                            amino asit yerine "valine" isimli amino asit geçer.                            Bu şekilde hemoglobindeki tek bir amino asitin yanlış                            olması, proteini görevini yapamaz, yani oksijeni taşıyamaz                            hale getirir. 600 amino asit içinde tek bir amino asitin                            hatalı olmasının sonucu görüldüğü gibi ölümcül bir hastalıktır.                          
  Evrim teorisine göre ise, tüm bu amino asitler tesadüfen                            biraraya gelerek dizilmişler ve bunun sonucunda binlerce                            işe yarar ve son derece üstün niteliklere ve fonksiyonlara                            sahip protein çeşidini oluşturmuşlardır. Dahası bu proteinlerin                            her biri yerli yerinde, atıl durumda kalmadan ve birbirleriyle                            koordine bir şekilde görevlerini yerine getirmektedirler.                            Tesadüflerin böyle kusursuz düzenler, müthiş bir plan                            ve programla işleyen sistemler kurması kesinlikle imkansızdır.                            Tesadüfler ancak düzensizlik, karmaşa, kaos meydana                            getirirler, yüksek bir teknolojinin ve üstün bir dehanın                            ürünü olan makinaları asla oluşturamazlar. Yararlı proteinlerin                            oluşabilmesi için gerekli amino asit çeşitlerinin belirli                            bir sayıda ve belirli bir sırada dizilmelerinin gerekmesi                            dahi, evrim teorisinin tesadüf iddiasının kesinlikle                            imkansız olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu kusursuz                            düzenin tek sahibi yeryüzündeki bütün canlıları bütün                            molekülleriyle birlikte yaratan Allah'tır.
                                 AMİNO ASİTLERİ BİRLEŞTİREN ÖZEL BAĞLAR                                                               

Atomları ve molekülleri birarada tutan çeşitli kimyasal bağlar                                  vardır. Bu bağlar iyonik, kovalent ve zayıf bağlar                                  olarak üçe ayrılır. Bunlardan kovalent bağlar,                                  proteinlerin yapı taşı olan amino asitlerdeki                                  atomları birarada tutarlar. Zayıf bağlar ise amino                                  asit zincirini, katlanarak aldığı özel üç boyutlu                                  biçimde sabit tutarlar. Yani eğer zayıf bağlar                                  olmasa, amino asitlerin biraraya gelmesiyle oluşan                                  proteinlerin üç boyutlu fonksiyonel biçimlerini                                  almaları imkansızdır. Proteinlerin olmadığı bir                                  ortamda ise canlılıktan söz edilemez.                                 
İşin ilginç yanı ise, hem kovalent                                  bağların hem de zayıf bağların ihtiyaç duydukları                                  ısı aralığının yeryüzünde hüküm süren ısı aralığı                                  oluşudur.
 Oysa zayıf bağlar ile kovalent bağların                                  yapıları ve özellikleri birbirinden tamamen farklıdır,                                  aynı ısıya ihtiyaç duymalarını gerektiren hiçbir                                  doğal sebep yoktur.                                 
Buna rağmen her iki kimyasal                                  bağ da, ancak yeryüzündeki dar ısı aralığı içinde                                  kurulabilir. Eğer kovalent bağlar ile zayıf bağlar                                  farklı ısı aralıklarında işleselerdi, canlılardaki                                  protein oluşumu yine imkansız hale gelirdi. Çünkü                                  proteinlerin oluşumu bu iki kimyasal bağın da                                  aynı anda birlikte kurulmasına bağlıdır. Yani                                  amino asit dizilimini sağlayan kovalent bağların                                  kurulabildiği ısı aralığı, zayıf bağlar için uygun                                  olmasa, protein üç boyutlu son şeklini alamaz,                                  anlamsız ve etkisiz bir zincir olarak kalırdı.                                  Aynı şekilde, zayıf bağların kurulabildiği bir                                  ısıda kovalent bağlar kurulamasa, amino asitler                                  birleşemeyeceği için daha ortaya bir protein zinciri                                  bile çıkamazdı.
 AMİNO ASİTLERİ BİRBİRLERİNE BAĞLAYAN KÖPRÜ: PEPTİD BAĞI                         
 Proteinlerin oluşması için gereken koşullardan bir                            diğeri de, doğru amino asitlerin, doğru sıralamada bulunmalarının                            yanısıra, doğru bağ ile birbirlerine bağlanmalarıdır.                            Amino asitler arasındaki bu bağ adeta bir köprü gibidir.                            Bu köprüde, amino asitlerin birbirine bağlanma açıları,                            yönleri, içlerindeki atomların çeşidi ve sayısı her                            bir protein için özel olarak hesaplanmıştır. Örneğin                            bir protein zincirindeki iki amino asidin arasındaki                            birleşme açısının olması gerekenden farklı olması bu                            köprünün kurulmasını, dolayısıyla proteinin oluşumunu                            engelleyecektir. Sonuçta işe yaramayan farklı bir molekül                            elde edilecektir. İşte amino asitlerin birleşmelerindeki                            bu özel köprülere "peptid bağları" adı verilir.
  Canlıların kimyasını inceleyen bilim adamları canlıların                            yapısında bulunan moleküllerdeki atomların hemen hemen                            hepsinin "kovalent bağ" denilen bir tür bağ ile birleştiklerini                            biliyorlardı. Fakat yapılan incelemelerde, proteinleri                            oluşturmak için biraraya gelen amino asitlerin aralarında,                            daha önce tanımlanmamış özel bir bağ kurdukları anlaşıldı.                            Bütün proteinler için bu değişmez bir kuraldı. 
Proteinlerin oluşmasında bu bağların önemi ilk kez                            1902 yılında Hofmeister ve Fisher tarafından ortaya                            çıkarıldı. Bu iki araştırmacı bu özel bağın varlığını                            ortaya çıkarmak için "biuret" olarak anılan bir test                            uyguladılar.
8  Bu                            testin sonucunda proteinlerde görev alan özel bir bağın                            varlığını tespit ettiler. 
Peptid bağını diğer bağlardan ayıran en önemli özellik,                            ısıtılarak veya buna benzer yollarla çok çabuk çözülmemesidir.                            Peptid bağ ancak yüksek ısıda, uzun süre kuvvetli asit                            ya da bazlara maruz kaldığında çözülebilir. Proteinlerin                            sağlam ve dayanıklı olmalarını da işte bu peptid bağ                            sağlar. 
  Bu özel bağın kurulabilmesi için bir amino asitteki                            karboksil grubunun (yani içinde karbon, oksijen, hidrojen                            atomlarının bulunduğu özel molekül) diğer amino asitteki                            amino grubuyla (içinde nitrojen ve hidrojen atomları                            bulunan özel bir molekül) birleşmesi gereklidir. Bu                            şekilde protein zinciri boyunca bağlantı yerlerinde                            önemli bir denge kurulmuş olur. Protein moleküllerinin                            % 80 kadarından fazlasını oluşturan bu bağın meydana                            gelmesi sırasında su açığa çıkar.
Bu noktada şu soruyu sorabiliriz: Dünya üzerindeki                            tüm canlıların molekülleri birbirlerine "kovalent bağ"                            ile bağlıyken, amino asitlerin arasındaki bağın peptid                            bağ olmasını sağlayan nedir? 
Yapılan araştırmalar şunu göstermektedir: Amino asitler                            birarada bulunduklarında aralarında oluşturdukları bağların                            sadece yaklaşık olarak %50'si peptid bağı ile olmakta,                            diğerlerinde ise farklı bağlarla birbirlerine bağlanmaktadırlar.                            Bu farklı bağlarla bağlandıklarında ise ortaya protein                            molekülü çıkmamaktadır.
 9 Nasıl ki, doğru ve gerekli proteinlerin oluşabilmesi                            için belirli çeşitlerdeki amino asitlerin, belirli miktarlarda,                            uygun bir dizilimle ve her amino asitin mutlaka sol-elli                             olması kaydıyla dizilmeleri gerekiyorsa, aynı zamanda                            aralarındaki bağın da peptid bağ olması gerekir.
 Bu                            koşullardan tek bir tanesi dahi gerçekleşmediğinde veya                            aksadığında, protein oluşamaz. Bu noktada şunu da unutmamak                            gerekir ki, ortalama bir protein molekülü birkaç yüz                            amino asit içermektedir. Bu amino asitlerin her birinin                            bir diğeri ile peptid bağ kurma ihtimali %50'dir. Dolayısıyla                            tek bir protein molekülünün oluşması için, yüzlerce                            peptid bağı kurulması gerekmektedir ve bunların her                            birinin, -ayrı ayrı- oluşma ihtimali %50'dir.
Buraya kadar anlatılanlardan yola çıkarak, tek bir                            proteinin oluşabilmesi için, proteinleri oluşturan amino                            asit zincirlerinin hangi özelliklere sahip olmaları                            gerektiğini kısaca özetleyelim:
1. Doğada bulunan 200'ün                            üzerinde amino asit çeşidinden sadece 20 tanesi canlı                            organizmalarda bulunur. Bu 200 çeşit amino asitten,                            yapılacak protein için gerekli olanların seçilip ayırılmaları                            gerekir.
2. Seçilen amino asitlerin                            ayrıca sağ-elli değil, mutlaka sol-elli olmaları gerekir.
3. Amino asitlerin doğru                            ve gerekli olanları seçildikten sonra proteinin oluşabilmesi                            için, dizilimlerinin de belirli bir sıralamada olması                            gerekir.
4. Seçilen amino asitlerin                            doğru şekilde dizilmelerinden sonra, bunları birbirlerine                            bağlayacak olan bağın ise mutlaka peptid bağ olması                            gerekir. 
 Tek bir protein molekülünün oluşması için yukarıda                            sayılan şartlardan tek bir tanesinin bile tesadüfler                            sonucunda oluşması kesinlikle imkansızdır. Dolayısıyla                            tesadüfen gerçekleşmesi imkansız birkaç koşulun yine                            tesadüfen biraraya gelip proteinleri oluşturmuş olmaları                            ise kesinlikle mümkün değildir.
YERYÜZÜNDE                                  CANLILIK NASIL OLUŞTU  
1.Bu                                  cümleyi oluşturan harflerin, bir proteini oluşturan                                  amino asitler olduklarını farzedelim. Bu cümlenin                                  içindeki harfleri rastgele yere attığınızda, bu                                  anlamlı cümleyi oluşturma ihtimaliniz sıfırdır.                                  Böyle rastgele bir harekette milyarlarca farklı                                  sonuçla karşılaşabilirsiniz. Bu ihtimallerden                                  sadece üç tanesi şöyledir: 
2.                                  Herşeyden önce harflerin bir kısmı yere ters olarak                                  düşecektir.
3. Veya                                  bazı harfler yan, bazıları ters duracaktır. Üstelik                                  harfler atıldıklarında yanyana da durmayabilirler.                                  Yanyana durduklarını farzedelim, bu kez bir kısmı                                  elips, bir kısmı daire şeklinde dizilebilir.
4.                                  Yanyana durmaları çok küçük bir ihtimaldir. Tüm                                  imkansızlığına rağmen yanyana durduklarını kabul                                  etsek bile, bu sefer de harflerin dizilimleri                                  yanlış olacaktır. Ve böylece ortaya hiçbir anlam                                  ifade etmeyen bir harfler yığını çıkacaktır. 
 Bu örnekte görüldüğü gibi,                                  doğadaki amino asitler rastgele biraraya geldiklerinde                                  kimi sağ-elli kimi sol-elli olacaktır. Üstelik                                  rastgele dizildiklerinde hiçbir anlam ifade etmeyen                                  bir sıralama oluşacaktır ve böylece ortaya protein                                  çıkamayacaktır. Anlamlı bir cümle gördüğünüzde                                  onu yazan akıl, bilgi ve şuur sahibi bir insanın                                  varlığından nasıl emin olursanız, proteinlerin                                  milyarlarca yıldır var olması da onları bilinç                                  ve akıl ile yaratan üstün bir Yaratıcı'nın varlığını                                  göstermektedir.
Moleküler biyologlar tarafından, proteinlerin şans                            eseri meydana gelme ihtimallerinin olmadığı konusunda                            çok fazla olasılık hesabı yapılmıştır. Bu bilim adamları                            arasında Harold Morowitz, Fred Hoyle, Ilya Prigogine,                            Hubert Yockey ve Robert Sauer gibi ünlü bilim adamları                            bulunmaktadır. Burada sayılanlar, evrimci bilim adamları                            olmalarına rağmen, vardıkları sonuç, protein gibi makromoleküllerin                            tesadüfen oluşma ihtimallerinin kesinlikle olmadığı                            yönündedir.
Uzunluğu 100 amino asit olan küçük bir protein molekülünün                            tesadüfler sonucunda oluşma ihtimalinin imkansızlığını                            şöyle bir matematik hesabı ile görebiliriz:
 100 amino asit uzunluğundaki bir proteinde, tüm amino                            asitlerin şans eseri sol-elli olma ihtimali yaklaşık                            olarak (1/2)100 ya da 1030'da 1 ihtimaldir. Canlılardaki                            proteinlerde 20 amino asit bulunduğundan, proteini oluşturan                            amino asit zincirinin belli bir bölgesinde özel bir                            amino asit elde etme ihtimali 1/20 dir. 100 amino uzunluğundaki                            özel bir proteini elde etme ihtimali (1/20)
100 ya da                            10
130'da 1'dir. Belli bir amino asit zincirinde peptid                            bağ elde etme ihtimali yaklaşık %50' dir. İçindeki bütün                            bağların peptid olduğu 100 amino asitlik bir zincir                            elde etme ihtimali yaklaşık (1/2)
100 yada 10
30'da bir                            ihtimaldir. Bu da neredeyse sıfır denebilecek kadar                            az bir ihtimaldir.
Şimdi tüm bu olasılık hesaplarını gözönünde bulundurarak,                            bütün bağlarının peptid bağ olduğu, bütün amino asitlerinin                            sol-elli olduğu ve amino asitlerin belirli bir protein                            için özel bir sıralamaya göre dizildiği 100 amino asit                            uzunluğundaki bir zincirin şans eseri oluşma ihtimalinin                            ne olduğuna bakalım. Bu ihtimal yaklaşık 10
190'da 1                            olur. Böyle bir ihtimalin gerçekleşebilmesi için dünyanın                            yaşı kadar uzun bir süre verilse bile, pratik olarak                            bu proteinin oluşması ihtimali sıfırdır. Ayrıca matematiksel                            olarak 1050'de bir ihtimalin "sıfır" olduğunu da göz                            önünde bulundurursak, böyle bir durumun tesadüfen oluşması                            ihtimalinin kesinlikle imkansız olduğunu açıkça görebiliriz.                            Hatta 10
190 sayısının yaklaşık 4 tane 10
50 sayısı içerdiği                            düşünülürse bu imkansızlık daha da iyi anlaşılır. (10
50.10
50.10
50.10
40=10
190)                            Bu sonuçların ışığında dünyaca ünlü biyokimyacı Michael                            Behe, 100 amino asit uzunluğundaki bir proteinde uygun                            bir dizilim elde etme ihtimalinin, gözleri kapalı birinin                            8.600.000 kilometrekare büyüklüğündeki Sahra çölündeki                            işaretlenmiş tek bir kum parçasını bulma ihtimalinden                            bile çok daha az olduğunu ifade etmiştir.
 10
                              |  Prof. Michael Behe, 100                                  amino asit uzunluğundaki bir proteinde uygun bir                                  dizilim elde etme ihtimalinin, gözleri kapalı                                  birinin Sahra Çölü'nde, işaretlenmiş tek bir kum                                  tanesini bulma ihtimalinden bile çok daha az olduğunu                                  söylemiştir. Bu örnek dahi, proteinlerin üstün                                  bir aklın ve bilincin sahibi olan Allah tarafından                                  yaratıldıklarının bir göstergesidir. | 
                          
 Tek bir proteinin dahi tesadüfen oluşması imkansızlığın                            bu kadar ötesinde iken, canlıların yapılarında görev                            yapan binlerce çeşit proteinin tesadüfen oluşup, biraraya                            gelerek hücreleri oluşturduğunu iddia etmenin ne kadar                            mantık dışı olduğu ortadadır. Kaldı ki, hücre bünyesinde                            görev yapanlar sadece proteinler değildir. Hücre üstün                            bir şuurla yaratılmış olan proteinlerin ve diğer moleküllerin                            aynı şuur ile ve eşsiz bir planla organize edilmelerinden                            oluşur.
 Hücrenin planı içinde hiçbir molekül boş yere                            üretilmez, her birinin kendi özelliklerine uygun bir                            görevi vardır.
Proteinin oluşumunun her aşamasında bir bilinç, bilgi,                            irade, akıl, güç ve tasarımın varlığı açıkça görülmektedir.                            Bunlar ise, üstün bir Yaratıcı olan Rabbimize ait olan                            özelliklerdir. Allah'ın dışında, aciz ve hiçbir şeye                            gücü yetmeyen tesadüf gibi kavramları veya varlıkları                            yaratıcı kabul edenler, büyük bir yanılgı ve sapkınlık                            içindedirler. Allah bir ayetinde şöyle buyurmaktadır:
 Göklerin ve yerin mülkü O'nundur; çocuk                            edinmemiştir. O'na mülkünde ortak yoktur, herşeyi yaratmış,                            ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir.                            O'nun dışında, hiçbir şeyi yaratmayan, üstelik kendileri                            yaratılmış olan, kendi nefislerine bile ne zarar, ne                            yarar sağlayamayan, öldürmeye, yaşatmaya ve yeniden                            diriltip-yaymaya güçleri yetmeyen birtakım ilahlar edindiler.                            (Furkan Suresi, 2- 3)
PROTEİNLERİN DÖRT FARKLI YAPISI
Proteinlerin fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerini                            ve bu özellikler sayesinde yerine getirecekleri görevlerini,                            yapılarında yer alan amino asitlerin türü, sıralanışı                            ve bu amino asitlerin yan zincirindeki düzenlemeler                            belirler. Proteinler, 
1. primer, 
2. sekonder, 
3. tersiyer ve 
4. kuaterner olmak üzere                            dört farklı yapıda olabilirler. 
                              |   
 
   
   |  1) PRİMER YAPI:                                  Belirli sayı, şekil ve düzendeki amino asitler                                  bir zincir oluştururlar.
 
 2) SEKONDER YAPI:                                  Amino asit zinciri                                  bir sarmal şeklinde kıvrılır. Bunun nedeni her                                  amino asitin yanındaki ile oluşturduğu hidrojen                                  bağıdır.
 
 3) TERSİYER YAPI:                                  Amino asit zinciri yün yumağını andırır şekilde                                  katlanır, bükülür ve çeşitli bağlarla bağlanır
 
 
 4) KUATERNER YAPI:                                  Katlı protein zincirleri
 birkaç alt parçanın biraraya gelmesiyle tek bir                                  protein oluşturur. Proteinlerin fiziksel, kimyasal                                  ve biyolojik özelliklerini ve bu özellikler sayesinde                                  yerine getirecekleri görevlerini, onları oluşturan                                  amino asitlerin bu şemada gösterilen yapıları                                  belirler.
 | 
                          
Primer (birincil) yapı, düz amino asit zincirlerinden                            meydana gelir. Protein primer yapısındayken fonksiyonel                            değildir. Ancak sekonder, tersiyer veya kuaterner yapılardan                            birine katılınca birtakım işlemlerde rol alabilir. 
Sekonder (ikincil) yapı, uzun amino asit zincirinin                            bir sarmal şeklinde kıvrılması ile oluşur. Aktin, miyozin,                            fibrinojen, keratin ve b-karoten gibi proteinler sekonder                            yapıdadır. 
Tersiyer (üçüncül) yapıdaki proteinler, amino asit                            zincirinin yün yumağını andırır şekilde katlanma, bükülme                            ve çeşitli bağlanmalarıyla meydana gelir. 
 Kuaterner (dördüncül) yapı ise, eşit veya farklı boylardaki                            iki veya daha fazla amino asit zincirinden meydana gelir.                            Bu farklı yapıların özelliklerini ve proteinlere sağladıkları                            işlevleri detaylandırmak bu moleküllerin ne kadar üstün                            bir yaratılışla yaratıldığını görmemize yardımcı olacaktır.                          
Unutmamak gerekir ki, proteinlerin yapıları hakkında                            bütün biyoloji veya biyokimya kitaplarında benzer bilgileri                            bulabilirsiniz. Ancak bu konuların bu kitapta anlatılmalarının                            nedeni, proteinleri meydana getiren yapıların, etkilerin,                            sistemlerin ne kadar kompleks ve içiçe geçmiş olduğunu                            göstermektir. Bazı evrimciler proteinlerin tesadüfen                            oluştuklarını iddia ederlerken, proteinlerin oluşumunu                            son derece basit ve tesadüfen oluşması imkan dahilindeymiş                            gibi anlatma yolunu seçerler.
 Çünkü ancak proteinlerdeki                            son derece kompleks yapıyı gizledikleri takdirde insanları                            tesadüf masalına inandırabileceklerini düşünürler. Bu                            nedenle proteinlerin yapısını anlatırken, amino asitlerin                            tesbih taneleri gibi, basit bir şekilde birbirlerine                            bağlanmaları ile proteinlerin oluşabileceği gibi bir                            üslup kullanırlar. Oysa buraya gelene kadar anlatılanlardan                            da anlaşılacağı gibi, proteinlerin oluşması için amino                            asitlerin rastgele birbirlerine eklenmeleri yeterli                            olmamakta, birçok koşulun aynı anda bir arada bulunması                            gerekmektedir. Ve bunların eksikliği durumunda da işe                            yarar proteinler oluşturmak mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla                            aşağıdaki bilgileri okurken, tesadüflerin bu kadar ince                            planlar, hesaplar yapamayacaklarını, amino asitleri                            özel şekil ve yöntemlerle birbirlerine bağlayamayacaklarını                            göz önünde bulundurarak düşünmek gerekir.
PROTEİNLERİN PRİMER YAPISI: AMİNO ASİT DİZİLİMİ
Proteinlerin canlılık için son derece önemli olan şekillerinin                            en önemli belirleyicisi proteinleri oluşturan amino                            asitlerin sıralamasıdır. Amino asit diziliminin anormal                            olması, birçok genetik hastalığın da nedenidir. Bu yüzden                            proteinlerin birincil yapısı yani amino asitlerin doğru                            dizilimi son derece önemlidir. 
Amino asit dizilimi protein için "omurga" görevi görür.                            Her çeşit proteinin omurgası kendisi için özel olarak                            var edilmiştir. Tıpkı omurgalı canlılarda omurganın                            vücudun şeklini belirlemesi gibi, proteinlerin omurgaları                            da proteinlerin şekillerini belirler. Her bir amino                            asit ise omurgadaki bir omur gibidir. Nasıl ki vücudun                            faaliyetlerinin gerçekleşebilmesi için her bir omurun                            omurgada belirli bir yerde bulunması gerekiyorsa, aynı                            şekilde her bir amino asit de proteindeki bazı özelliklerin                            oluşması için belirli biryerde bulunmalıdır. 
  Proteinlerdeki omurgayı vücudumuzdaki omurga ile karşılaştırdığımızda                            yaptığı işlemler çok benzer olmasına rağmen arada bir                            fark vardır. Proteinlerin omurgaları milimetrenin milyonda                            biri kadar bir alanda faaliyet gösterirler. Böylesine                            küçük bir alanda bu kadar önemli bir mekanizmayı şekillendirebilen                            bir omurga, kuşkusuz çok sağlam ve mucizevi bir çatıdır.
                              |  Amino asitlerin tesbih taneleri gibi belli bir                                  sırada  yanyana dizilmeleri ile proteinlerin                                  primer yapıları oluşur
 | 
                          
Burada dikkat edilmesi gereken çok önemli bir nokta                            daha vardır. Tıpkı vücudumuzdaki omurgada olduğu gibi                            protein omurgasının omurları, yani amino asitler de                            birbirleriyle en uygun biçimde birleşmek için özel olarak                            yaratılmışlardır. Omurların birbirlerine kusursuzca                            bağlanmaları omurganın işlevi açısından nasıl önemliyse,                            proteinler için de benzer bir durum söz konusudur. Tek                            bir amino asit bir sonraki amino asite uygun bir sıralamada                            birleşmezse protein tüm işlevini yitirir. Buradaki hassas                            ve bilinçli yaratılışı görmek için biraz düşünelim.                          
  Milimetrenin binde biri boyutundaki hücrelerimizin                            içinde, yani gözle görülemeyecek kadar küçük bir mekanda                            son derece mucizevi olaylar gerçekleşmektedir. Hücreyi                            oluşturan binlerce protein ve bu proteinleri meydana                            getiren yüzlerce amino asit tek bir hata olmaksızın                            bulunmaları gereken yerlerdedir. Ve bu her insanda bulunan                            trilyonlarca hücre için bu şekildedir ve dünyadaki milyarlarca                            insanın her biri için geçerlidir. Böyle olağanüstü bir                            olay evrimcilerin iddia ettiği gibi tesadüflerin eseri                            değildir. Ayrıca unutulmamalıdır ki, amino asit dediğimiz                            varlıklar gözü, kulağı, düşünme yeteneği olan şuurlu                            canlılar değildir. Bu varlıklar, belirli sayıda atomun                            birarada bulunduğu küçük moleküllerdir. Yani amino asitler                            temelinde şuursuz atom topluluklarıdır. O halde canlılık                            için gerekli bir proteinin nasıl oluşacağına, hangi                            amino asitin nereye yerleşeceğine karar veren kimdir?                            Amino asitlerin içindeki atomlar bir gün toplanıp karar                            almış ve biz şöyle bir sıralama ile biraraya gelip "bir                            amino asit oluşturalım, sonra da bizim gibi başka amino                            asitler oluşturan atomlarla anlaşıp belirli bir sırayla                            dizilelim ve böylece bir protein oluşturalım" demiş                            olabilirler mi? Elbette böyle bir iddia son derece mantıksızdır.                          
  Şuursuz atomların böyle bir yeteneği olamayacağı gibi,                            onların biraraya gelerek oluşturdukları amino asitlerin                            ve onların biraraya gelerek oluşturduğu proteinlerin                            de böyle bir karar mekanizması mevcut değildir. Tüm                            bu varlıkları en uygun yerlere yerleştiren, bu yolla                            canlı hücrelerin yapı taşı olan proteinleri meydana                            getiren ve bu hücrelerle yeryüzünde kusursuz ve sayısız                            çeşitlilikte bir yaşam oluşturan Allah'tır. Allah atomlardan                            dev galaksilere kadar tüm alemlerin Rabbi'dir.
PROTEİNLERİN SEKONDER YAPISI: SARMAL VE TABAKALI YAPI
                              |  Amino asitler birbirleriyle                                  peptid bağ dışında bir de hidrojen bağları ile                                  bağlandıklarında, protein zinciri sarmal veya                                  tabakalı bir yapıya sahip olur. Bu, proteinin                                  sekonder yapısı olarak adlandırılır. | 
                          
Bir protein için gerekli olan amino asitler yan yana                            geldikten sonra başka mucizevi olaylar da gerçekleşir                            ve her bir amino asit bir yanındaki amino asit ile oluşturduğu                            peptid bağın dışında hidrojen bağları da oluşturur.                            Bu bağların oluşma şekli amino asitlerin dizilimleri                            boyunca alacağı şekli ve pozisyonu belirler. Örneğin                            bazı durumlarda amino asit, içinde bulunduğu zincirde                            hidrojen bağları yaptığında sarmal bir yapı oluşturur.                            Amino asitler, içinde bulundukları zincirin dışından                            bir amino asit ile zayıf bağlar kurduklarında ise merdiven                            basamaklarını andıran tabakalı yapılar meydana gelir.                          
Zincirleri sarmal şeklinde olan proteinler telefon                            kordonuna benzerler. Aynı bir telefon kordonu gibi bir                            eksen etrafında bir hat boyunca kıvrılırlar. Saçtaki                            proteinler ve bir kas proteini olan miyosin bu sarmal                            yapıdadır ve bunun sonucu olarak elastiktirler. Çünkü                            hidrojen bağları kırılabilir ve kolaylıkla tekrar oluşabilir.                          
Günlük hayatta hidrojen bağlarının vücut proteinleri                            üzerinde etkisinin öğrenilmesi sayesinde çeşitli imkanlar                            doğmuştur. Örneğin kıvırcık saçları düzleştirmek ya                            da düz saçları kıvırcıklaştırmak için saç proteinlerindeki                            amino asitler arasındaki hidrojen bağları bozulur ve                            yeni bağlar kurulur.
 11                          
Sekonder yapısı merdiven şeklinde tabaka halinde olan                            proteinler ise sarmal yapıya sahip olanlar gibi esnek                            olmazlar. Ancak birçok canlının çok önemli ihtiyaçlarından                            biri olan bükülme hareketine imkan veren yapıların oluşmasını                            sağlarlar. Örneğin koza ipeğinin lifleri ve örümcek                            ağı gibi diğer proteinler paralel olarak sıralanmış                            ve birbirlerine hidrojen bağları ile bağlanmış zincirlerden                            oluşurlar. Bu proteinlerin omurgası bir örgü modeli                            gibi aşağı yukarı kıvrılır. Bunun nedeni peptid atomlarının                            protein zincirine dik olarak bağlanmasıdır.
 12 Bu sayede bu modele sahip olan                            proteinler elastik olmak yerine düz ve bükülgendirler.                          
                              |  |  | Yandaki resimde bir kas proteini                                  olan miyosinin yapısı görülmektedir. Sekonder                                  yapıya sahip olan miyosin, sarmal yapıdadır ve                                  bu nedenle elastiktir. Bunun nedeni amino asitler                                  arasında oluşan hidrojen bağlarının kırılabilir                                  olmasıdır. | 
                          
 Proteinlerdeki bükülmeler canlıların vücutlarında,                            hep olmaları gereken yerlerde bulunurlar. Örümcek ağı                            proteinleri olan fibroinler bükülme özelliğine sahip                            olmasalardı, örümceğin ördüğü ağlar işe yaramayacaktı.                            Çünkü bu proteinin yapısı, örümcek ağlarına avının kaçmasını                            engeleyecek bir dayanıklılık katar. Bu sayede örümcek                            ağı kendi kalınlığındaki (çapı 1mm'nin binde biri) bir                            çelikten 5 kat daha sağlam hale gelir.
 13
 

Yanda ipek fibroinlerinin üç                                  boyutlu yapısı görülmektedir. Koza ipeğinin lifleri                                  ve örümcek ağı gibi proteinler paralel olarak                                  sıralanmış ve birbirlerine hidrojen bağı ile bağlanmış                                  zincirlerden oluşurlar. Bu sayede düz ve bükülgen                                  olurlar. Örümceklerin yaşamı ise ördükleri ağların                                  bu özelliğine bağlıdır.
| Görüldüğü gibi, proteinlerin yapıları, canlıların yaşamlarını                            devam ettirebilmeleri için, en ince detayına kadar,                            kusursuz ve benzersiz olarak tasarlanmıştır. Hiçbir                            kör tesadüf, evrendeki atomların tamamı emrine verilse                            de, bu kadar ince düşünceli, ileri görüşlü davranıp,                            kusursuz hesaplar ve planlar yapamaz. Hiçbir atom veya                            tesadüfen meydana gelen hiçbir olaylar zinciri, örümcek                            ağının en kullanışlı hale gelmesi için, tüm atomları                            organize etme yetenek, bilgi ve aklına sahip değildir.                            Bunun aksini iddia etmek ise ciddi bir akılsızlıktır. 
 PROTEİNLERİN TERSİYER YAPISI
 
                              |  Proteinler sekonder yapılarında aldıkları şekilden                                  sonra bükülmeye, katlanmaya ve ani dönüşlerle                                  yeni şekiller oluşturmaya başlarlar. Bu şekilde                                  proteinlerin tersiyer yapısı oluşur.
 |  Proteinler sekonder yapılarında aldıkları şekilden                            sonra birbirlerine yaklaşan veya uzaklaşan amino asitlerin                            etkisiyle bükülmeye, katlanmaya ve bazen de ani dönüşler                            yaparak yepyeni şekiller almaya başlarlar. Ve bu şekilde,                            proteinin işlevi için son derece önemli olan üç boyutlu                            şekli meydana getirirler. Bu bükülme ve katlanmanın                            nedeni amino asitlerin yan zincirlerinin arasındaki                            etkileşimlerdir. Peki bu etkileşimler sonucu bütün canlı                            sistemlerin çalışabilmesi için bu kadar önemli olan                            bükülme işlemi nasıl gerçekleşir?
 
 Proteinlerdeki amino asitlerin yan zincirleri bazı                            etkiler sonucu birbirlerini çekerler veya iterler. Bu                            çekme ve itme hareketinin oluşumunda beş önemli etken                            rol oynar. Bu beş etki, hidrojen bağları, disülfit bağlar,                            iyonik bağlar, Vander Walls Kuvvetleri ve yan zincirlerin                            diğer etkileşimleri kutupsal ve kutupsal olmayan etkiler                            olarak özetlenebilir.
 
 Bu özel bağlar sayesinde, amino asitlerin bazı bölümleri                            birbirlerine yaklaşır, amino asit zinciri kendi üzerine                            katlanır, proteinlerin belirli zamanlama ve açılarla                            bükülmeleri sağlanır, protein molekülünün üç boyutlu                            yapısı kararlı kalır ve hücre dışındaki ortamda çözülmesi                            engellenir.
 Yapılan deneyler bu bağların çok kritik öneme sahip                            olduklarını göstermiştir. Çünkü bu bağların her biri                            protein molekülü boyunca farklı bölgelerde ön plana                            çıkarak proteinin tam istenilen şekle bürünmesini sağlarlar.                            Örneğin bir proteinin sadece belirli bölgelerinde oluşan                            disülfit bağları o bölgelerde özel bir bükülme sağlayacaktır;                            hem de tam o bölgede ihtiyaç duyulduğu kadar... Aynı                            şekilde diğer kuvvetler de proteinin belirli amino asit                            bölgelerinde belirli zamanlamalarla faaliyet göstererek                            zincirin bazı kısımlarının birbirinden uzaklaşmasına,                            bazı kısımlarının da yaklaşmasına neden olacaktır. Bir                            proteinin olması gereken şeklindeki bükülmeler ve kıvrılmalardan                            herhangi birinin olmaması, bu proteini işe yaramaz hale                            getirecektir.
 
 BAĞLARIN KUVVETİ EN UYGUN ŞEKİLDE OLMALIDIR
 
                              |  | 
 Miyoglobin proteininin üç boyutlu yapısı, kompeksliği                                  çok iyi vurgulayacak şekilde görülmektedir. Kuşkusuz                                  böyle önemli fonksiyonları yerine getirebilen                                  kusursuz bir yapının tesadüflerle oluşması kesinlikle                                  imkansızdır.
 |  |  Proteinlerin oluşması için gerekli olan bağlar, bilinen                            diğer güçlü bağlardan daha farklıdırlar. Diğer kuvvetli                            kimyasal bağlarla proteinlerin üç boyutlu kıvrımlı şekillerinin                            meydana gelmesi mümkün değildir. Çünkü kurulacak bağın                            kuvveti, moleküllerin gereğinden fazla birbirine yaklaşmasına,                            böylece proteinin özelliğini yitirmesine neden olur.                            Bu yüzden bütün özellikleri ve şiddetleri özel olarak                            tespit edilen bu bağlar proteinlerin kıvrılmaları için                            en idealleridir.
 
 
Ayrıca proteinlerin işlem hızları da, bu bağlar sayesinde                            sağlanmaktadır. Ünlü biyolog J. Watson bu konuda şöyle                            bir açıklamada bulunur:                              | 
 
 Yandaki                                  resimde miyoglobin proteininin üç boyutlu yapısı                                  ve atomları arasındaki peptit grupları görülmektedir. |  Bir protein olan enzim kompleksleri herhangi bir ısısal                            dalgalanmada çok hızlı bir şekilde birleşebilir ve ayrılabilirler.                            Bu gerçek enzimlerin neden bu kadar kuvvetli işlediklerini                            açıklamaktadır. Bazen o kadar hızlıdır ki, saniyede                            106 kez bu işlemleri gerçekleştirebilir. Eğer enzimler                            birbirlerine daha kuvvetli bağlarla bağlansalardı çok                            daha yavaş hareket ederlerdi. 14
 
 Protein zincirindeki bu bükülmelerin şekli, zamanlaması,                            yeri, yönü, açısının önemini gözümüzde canlandırmak                            için bir örnek verelim. Bu hassas şekillenmeyi ünlü                            bir Japon oyununa (origami) benzetebiliriz. Bu oyunda                            üç boyutlu bir şekli elde etmek için iki boyutlu bir                            kağıt belirli sıralarla katlama işlemlerinden geçirilir.PROTEİNİN ÜÇ BOYUTLU YAPISI KUSURSUZ BİR TASARIMIN ESERİDİR:
 
 
Önceden özel olarak hazırlanmış bir katlama talimatı                            izleyerek bir gemi maketi ya da bir kuş maketi elde                            edebilirsiniz. İşte bir proteinin üç boyutlu bir şekilde                            bükülmesi için de amino asit zincirinin belirli zamanlamalarla                            ve yerlerde belirli miktarla, belirli açılarda ve yönlerde                            bükülmesi gereklidir. Proteinler de bu oyundaki üç boyutlu                            şekiller gibidir. Bu oyunun sonunda elde edilmek istenen                            şekillerin rastgele katlamalarla elde edilmesi imkansızdır.                            Çünkü bu oyunda kağıdın hangi parçasının, hangi sırayla                            ne kadar ve ne şekilde katlanacağı, sonuçta elde edilecek                            her bir şekil için önceden, bu konunun uzmanları tarafından                            tasarlanır.                              |  Protein zincirindeki bükülmeler                                  bilinçli bir tasarımın eseridir. Bunu bir kağıdın                                  özel katlama talimatlarını izleyerek bir gemi                                  veya bir kuş maketine dönüştürülmesine benzetebiliriz.                                  Tek bir yanlış katlanma dahi sonuçta bir kuş maketi                                  elde edilmesini engelleyecektir. Elbette bir proteinin                                  oluşumu için gereken katlanmalar, bundan çok daha                                  komplekstir ve tesadüflerle oluşması kesinlikle                                  imkansızdır. |  
 Tek bir katlamanın dahi yanlış bir sıralamada,                            yanlış bir yönde veya yanlış miktarda yapılması istenilen                            şeklin elde edilmesini engeller, ortaya bozuk ve anlamsız                            bir şekil çıkar. Örneğin uçak şeklini elde etmek için                            gerekli olan sıralamadaki katlamalardan birini eksik                            yaptığınızda ya da farklı bir yöne doğru katladığınızda,                            uçağın kanadı oluşmaz. Araba şekli oluşturmak isterken                            yanlış bir bükme işlemi yüzünden arabanın tekerlekleri                            meydana gelmez. Proteinler için ise durum çok daha detaylıdır.                            Bir protein molekülündeki tek bir amino asitin dahi                            yanlış bir sıralamayla veya yanlış bir yönde birleşmesi,                            proteinin yanlış bir şekil almasına ve dolayısıyla işlevini                            yitirmesine neden olur. Örneğin kaslarda oksijen taşınmasından                            sorumlu olan miyoglobin proteininin küresel yapısı bozulduğunda                            boyu eninden 20 kat daha uzun olur ve işini yapamaz                            hale gelir.15
 
 Tek başlarına veya biraraya konduklarında bir anlam                            ifade etmeyen amino asitler, bu bükülmeler ve kıvrılmalar                            ile önemli bir anlam kazanarak, vücut içinde hayati                            görevlere sahip olmaktadırlar. Aynı düz bir kağıdın,                            bilinçli, planlı ve bir tasarıma götüren kıvırma ve                            katlamalarla bir gemi veya uçak şekli alarak anlam kazanması                            gibi... Bu noktada şunu da belirtmek gerekir ki, proteinin                            yapısı, planlı bir şekilde katlanarak elde edilen kağıttan                            bir şekilden çok daha kompleks ve organizedir. Dahası,                            protein molekülü, gözle dahi görülemeyecek, hatta elektron                            mikroskobunda dahi tespit edilemeyecek kadar küçüktür.                            Bu kadar küçük bir alana sığdırılan atomlar, önce bir                            plan ve tasarıma uygun olarak dizilmekte, sonra yine                            bu plan ve tasarıma uygun olarak bükülüp kıvrılmaktadır.                            Bunların hepsi, bilip gördüğümüz hiçbir tasarımla karşılaştırılamayacak                            kadar olağanüstü ve hayranlık uyandıran özelliklerdir.
 
 Böylesine kusursuz, kompleks, birkaç aşamalı ve çok                            parçalı bir düzenin tesadüfen oluşması açıkça görüldüğü                            gibi imkansızdır. Üstelik burada anlatılanlar proteinin                            yapısı ile ilgili sayısız detayın en basitleştirilmiş                            bir özetidir. Proteinler üzerinde yapılan daha detaylı                            incelemeler, bu moleküllerin çok daha kompleks özelliklerini                            ortaya çıkarmaktadır ve henüz gün ışığına çıkarılmamış                            birçok konu bulunmaktadır. Bu gerçek ise, canlılığın                            en küçük yapıtaşlarında dahi, tesadüfen oluşum iddiasına                            asla yer olmadığını kesin olarak göstermektedir.
 
 PROTEİNLERİN KUATERNER YAPISI:                            BİRLEŞİK PROTEİNLER
 
 Üzerinde birçok telefonun bulunduğu bir ofis masası                            düşünün. Masadaki bütün telefonların kordonları birbirine                            girip karışır. Bu kordonları çözüp hangi kordonun hangi                            aletten çıktığını anlamak ilk bakışta mümkün olmaz.                            Proteinler de bazı durumlarda içiçe girmiş bu telefon                            kordonları gibi oldukça karmaşık biçimde bükülmeler                            yaparak birbirleriyle birle
 
 
                              |  Proteinlerin içiçe girmiş                                  telefon kordonları gibi oldukça kompleks bükülmeler                                  yaparak birleşmeleri proteinlerin kuaterner yapılarını                                  meydana getirir. |  Birçok protein ancak bu birleşmeyi gerçekleştirdikten                            sonra görevini yerine getirebilecek hale gelir. Fakat                            proteinlerin birbirleriyle birleşerek dev moleküller                            meydana getirebilmeleri için de çok hassas dengelerin                            sağlanması gereklidir. Eğer iki protein birleşecekse,                            ikisinin de şekli birbirine el ve eldiven kadar uyumlu                            olmalıdır. Böyle olmadığında biraraya gelip bağlanmaları                            mümkün olmaz. Proteinlerin birleşmeleri için gerekli                            olan bu uyuma büyük yap-boz oyunlarını örnek olarak                            verebiliriz. Tek bir parçanın dahi girinti ve çıkıntıları                            yerine uygun olmazsa, resmi tamamlamak mümkün olmaz.                            Proteinler için de benzer bir durum söz konusudur. Birleşecek                            proteinlerden bir tanesinin bile bağlantı şekli uygun                            olmazsa, dev molekül hiçbir işe yaramaz. 16
 Birleşik proteinlerin vücuttaki görevlerini yerine                            getirebilmeleri için ayrıca, tam gerekli sayıda birleşmeleri                            şarttır.
 
 Örnek olarak "insülin" hormonunu düşünebiliriz.                            Bu protein birden fazla amino asit zincirinin birleşmesiyle                            vücuttaki şeker fazlasını depolama emrinin verilmesini                            organize eder. İnsülinin yapısındaki bir bozukluk bu                            molekülü işe yaramaz hale getirecek ve kişinin şeker                            hastası olmasına neden olacaktır. Çünkü insülin görevini                            yapmadığı zaman vücuda giren şekerler tam olarak kullanılmadan                            ve ihtiyaç için depolanamadan vücuttan atılır. Bunun                            sonucunda ise vücudun işleyişi sırasında gerektiğinde                            kanda ve depoda şeker bulunamaz. Dolayısıyla hücrelerin                            ihtiyacı olan enerji karşılanamamış olur. Bu durumda                            da ölüm kaçınılmazdır.
 
 
Aynı bu şekilde vücudumuzda bulunan yaklaşık ikiyüz                            çeşit hücrenin hiçbirinde tek bir proteinin yapısında                            ve şeklinde dahi bir hata oluşmamalıdır.                              |  
Proteinlerin birbirleriyle birleşerek dev moleküller                                  meydana getirebilmeleri için proteinlerin bir                                  yap-boz oyunundaki parçalar kadar birbirlerine                                  uyumlu olmaları gerekmektedir. |  
 Böyle bir oluşum                            ancak çok üstün bir yaratılışla inşa edilebilir. Çünkü                            bu oluşumun her aşamasında en son aşamanın, yani amacın                            bilgisine göre plan yapılır ve hareket edilir. Bir protein                            olan ve böbrek üstü bezi hücreleri tarafından salgılanan                            adrenalin hormonu ancak olması gereken yapıya sahip                            olduğunda kas, kalp ve kan hücreleri tarafından tanınabilir                            ve bu hücredeki faaliyetleri uyarabilir. Bunun sonucunda                            da vücudun fiziki ve maddi baskılara karşı korunmasını                            sağlayabilir. Aynı şekilde vücudumuzda görev yapan bütün                            enzim proteinleri de ancak sahip oldukları şekil sayesinde                            hücre bölünmesinde, enerji üretilmesinde, molekül taşınmasında                            ve daha birçok görevde eksiksizce çalışabilirler.
 
 
 Günümüz teknolojisinin sağladığı imkanlarla canlılığın                            moleküllerini araştıran biyokimyacıları hayretler içerisinde                            bırakan bu moleküller hakkında elde edilen her yeni                            bilgi, bu benzersiz yaratılışı daha da gözler önüne                            sermiş ve böyle bir sistem karşısında tesadüflerin mantıksızlığını                            ortaya koymuştur. Evrimcilerin bu kadar kompleks ve                            üstün tasarıma sahip yapıların tesadüfler sonucunda                            oluştuklarını iddia etmeleri ve tesadüflere yaratıcı                            bir ilaha inanır gibi inanmaları, çok önemli bir mantık                            bozukluğunun göstergesidir. Ancak akıl, vicdan sahibi                            samimi insanlar gerçekleri görebilenlerdir. Bu gerçek                            Kuran'da şöyle bildirilir:
 
 Sizin ilahınız tek bir İlahtır; O'ndan                            başka İlah yoktur; O, Rahman'dır, Rahim'dir (bağışlayandır                            ve esirgeyendir). (Bakara Suresi, 163) | 
                        |  | 
                        |  | 
3- Prof. Dr. Ali Demirsoy,                      Kalıtım ve Evrim, Meteksan Yayıncılık, Ankara, 1995, Yedinci                      Baskı, s. 61
4- Prof. Dr. Ali Demirsoy, Kalıtım ve Evrim,                      Meteksan Yayıncılık, Ankara, 1995, Yedinci Baskı, s. 61
5- Fabbri Britannica Bilim Ansiklopedisi,                      cilt 2, Sayı 22, s.519
6- Vance Ferrell, Dna, Protein and Cells,                      Harvestime Books, 1996, s. 24
7- Walter T. Brown ,In the Beginning (1989)
8- Prof. Dr. Engin Gözükara, İnönü Üniversitesi                      Tıp Fakültesi Biyokimya Ana Bilim Dalı Başk., Biyokimya, Nobel                      Tıp Kitabevleri 1997, Üçüncü Baskı, Cilt1. s.123-124
9- P.A.Temussi et al., "Structural Characterization                      of Prebiotic Polypeptids", Journal of Molecular Evolution                      7, (1976):105
10- Mere Creation, Edited By William A. Dembski,                      Intervarsity Press, Illinois, 1998, s. 125-126 
11- Curtis Barnes, Invitation to Biology,                      Worth publishers, Inc, New York 1985, s. 49
12- Michael Behe, Darwin'in Kara Kutusu,                      Aksoy Yayıncılık, İstanbul, Haziran 1998, s. 259 
13- Structure and Properties of Spider Silk,                      Endeavour, Ocak 1986, sayı:10, s.42
14- J.Watson (1976), The Molecular Biology                      of the Gene, 3rd edition, (Menlo Park, Calif:W.A.Benjamin),                      s.100)
15- Prof. Dr. Engin Gözükara, İnönü Üniversitesi                      Tıp Fakültesi Biyokimya Ana Bilim Dalı Başk., Biyokimya, Nobel                      Tıp Kitabevleri, 1997, Üçüncü Baskı, Cilt1., s. 157
16- Michael Behe, Darwin'in Kara Kutusu,                      Aksoy Yayıncılık, İstanbul, Haziran 1998, s.60