1 Ağustos 2011 Pazartesi

YAŞAMIN GERÇEK KÖKENİ

Canlılığın en temel birimi olan hücrenin sadece ışın mikroskobu ile incelenebildiği 19. yüzyılda, bilim adamları hücreyi, kara bir leke gibi görüyorlardı. Kimi ise hücrenin içi sıvı dolu bir plazma olduğunu, kimi de jöle benzeri bir madde olduğunu sanıyordu. O dönemde kullanılan ve günümüz imkanları ile kıyaslandığında oldukça ilkel bir alet sayılan ışın mikroskobunda gördükleri görüntüden dolayı hücreyi çok basit bir madde zanneden 19. yüzyıl bilim adamları, hücrenin tesadüfen ve kendiliğinden oluştuğunu iddia eden bir teori ortaya atıldığında bu teoriyi hemen kabul ettiler.

  1859 yılında Türlerin Kökeni isimli kitabıyla evrim teorisini ortaya atan Charles Darwin, canlılığın ilkel dünya şartlarında kendiliğinden ve tesadüfen oluşan basit bir hücreden evrimleşerek geliştiğini iddia etti. Bu iddiaya göre, şuursuz ve cansız atomlar kör tesadüfler sonucunda biraraya gelerek, kusursuz bir tasarıma ve canlılık için gereken tüm özelliklere sahip hücreyi oluşturmuşlardı. Aynı kör tesadüfler bu ilk hücreyi nasıl olduysa evrimleştirmiş ve zaman içinde bilgisayar mühendislerini, profesörleri, sanatçıları, dahileri meydana getirmişlerdi.
Hücrenin ve içerdiği maddelerin ne kadar kompleks, ayrıntılı ve üstün bir tasarıma sahip olduğundan habersiz olan bilim adamlarının birçoğu, bu kadar mantıksız ve cahilce iddialar içeren evrim teorisine körü körüne inandılar. Çünkü bu teori bir yandan da 19. yüzyılda güçlenen materyalist düşünceye, bir Yaratıcı'nın varlığını inkar ederek ve ortaya "tesadüf teorisi"ni atarak önemli bir destek sağlıyordu.

 Ne var ki, 20. yüzyılın özellikle ikinci yarısından sonra hızla gelişen bilim ve teknoloji, evrim teorisinin bilimsel gerçeklerle taban tabana zıt, hiçbir geçerliliği ve bilimsel delili olmayan, hayali bir senaryodan veya ilkçağ mitolojilerini andıran bir aldatmaca olduğunun anlaşılmasına neden oldu. Ancak materyalist düşüncelerine ve bir Yaratıcı'nın varlığını inkarlarına destek olan bu teoriden kopamayan bazı bilim adamları, büyük bir tutuculuk ve bağlılıkla evrim teorisini savunmaya ve hayatın kökenini açıklayan tek bilimsel gerçekmiş gibi insanlara telkinde bulunmaya devam ettiler.

 Evrimciler halkın büyük bir çoğunluğunun bilimsel konularda detaylı bir bilgiye sahip olmamasını ve hayatın akışı içinde bu tür konular üzerinde pek fazla düşünme imkanlarının da bulunmayışını bir koz olarak kullanarak, bir nevi evrim hipnozu yaptılar. En akıl almaz iddialarını, en inanılmaz teorilerini, sahtekarlık yapılarak üretilmiş sahte delillerini, bol latince kelimelerle süsledikleri kendilerince "çok bilimsel" ama içi bomboş makalelerini, kitaplarını evrimin kesin bir gerçek olduğu yalanına insanları inandırmak için kullandılar.
Bugün insanların birçoğu evrim teorisinin ispatlanmış bilimsel bir teori olduğunu zanneder. Evrim teorisinin iddialarının ne kadar mantıksız ve akıl dışı olduğunu ise farketmez.

 Oysa değil hücrenin, hücreyi oluşturan tek bir protein molekülünün dahi ne kadar kompleks bir tasarıma, ne kadar detaylı ve ince hesaplanmış bir plana sahip olduğunu, tek bir proteinin meydana gelmesi için aynı anda yüzlerce koşulun, yüzlerce molekülün, enzimin birarada bulunması gerektiğini bilen bir insan için evrim teorisi inanılması kesinlikle imkansız bir safsatadır. Bu kitapta üzerinde durulacağı gibi, tek bir protein molekülü dahi, tesadüfen meydana gelmesi kesinlikle imkansız, ancak akıl, bilinç, bilgi, irade sahibi bir güç tarafından inşa edilebilecek kadar kusursuz bir yapıya sahiptir.

  Bazı insanlar, "proteini bizden daha iyi tanıyan bilim adamları nasıl olup da hala evrim teorisini savunuyorlar?" diye haklı olarak sorabilirler. Daha önce de üzerinde durulduğu gibi, evrimciler evrimi bilimsel bir teori olduğu için değil, yaratılışı ve bir Yaratıcı'nın varlığını inkar ettiği ve materyalist felsefelerine destek sağladığı için savunmaktadırlar. Ve bunu da sık sık itiraf ederler. Örneğin Sidney Üniversitesi'nden evrimci antropolog Dr. Michael Walker şöyle der:
Birçok bilim adamı ve teknoloji uzmanının Darwin'in teorisine dilleriyle hizmet ediyor olmalarının tek nedeninin, bu teorinin bir Yaratıcı olduğunu reddetmesi olduğunu kabul etmek zorundayız. 1
Bir başka dünyaca ünlü evrimci bilim adamı Fred Hoyle ise, hayatın tesadüfen başlamasının imkansızlığını şöyle itiraf eder:

 Herşeyden önce hayatın tesadüfler sonucu oluşması ihtimali o kadar küçüktür ki, bu iddiayı kabul etmek mantık dışıdır.2
Bu önde gelen evrimci bilim adamlarının da itiraf ettikleri gibi, hayatın tesadüfen ve kendiliğinden başladığını iddia etmek mantık dışıdır ve bu bilim adamları sadece Yaratıcı'nın varlığını inkar etmek için bu mantık dışı iddialarını sürdürürler.
Bu kitapta okuyacağınız bilgiler, canlılığın yapıtaşları olan proteinler hakkındaki bilginin sadece çok küçük bir bölümüdür. Ancak okuyacağınız bilgilerden herhangi biri, 150 yıldır süren evrim aldatmacasının ne kadar mantık dışı ve inanılmaz olduğunu göstermek için yeterlidir.

 Her bir protein molekülündeki kusursuz tasarım, her birinin son derece kompleks yapısı, protein üretiminde kullanılan olağanüstü organize ve mükemmel yöntem, proteinlerin aralarındaki görev dağılımı ve her birinin birbirinden farklı yapılarının görevleri ile kusursuz uyumu, canlılığın en küçük parçalarının dahi tesadüfen oluşamayacak kadar üstün bir yaratılışa sahip olduklarını göstermektedir. Tüm evrende, en küçük bir protein molekülünü oluşturan parçalardan en büyük galaksilere kadar, herşey üstün bir yaratışın, sonsuz bir aklın ve gücün eseridir. Tüm bu eserlerin sahibi ise hepimizi yoktan vareden Yüce Rabbimiz'dir. Eğitimli ve zeki olmalarına rağmen bazı insanların bu kadar açık bir gerçeği anlamazdan gelerek, inkar etmeleri ise apayrı bir mucizedir. Kuran'da böyle insanlara şöyle seslenilmektedir:
Nasıl oluyor da Allah'ı inkar ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O'na döndürüleceksiniz. Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O'dur. Sonra göğe yönelip (istiva edip) de onları yedi gök olarak düzenleyen O'dur. Ve O, herşeyi bilendir. (Bakara Suresi, 28-29)
AKILLI TASARIM YANİ YARATILIŞ

Allah'ın yaratmak için tasarım yapmaya ihtiyacı yoktur


Kitap boyunca yer yer kullanılan 'tasarım' ifadesinin doğru anlaşılması önemlidir. Allah'ın kusursuz bir tasarım yaratmış olması, Rabbimiz’in önce plan yaptığı daha sonra yarattığı anlamına gelmez. Bilinmelidir ki, yerlerin ve göklerin Rabbi olan Allah’ın yaratmak için herhangi bir 'tasarım' yapmaya ihtiyacı yoktur. Allah'ın tasarlaması ve yaratması aynı anda olur. Allah bu tür eksikliklerden münezzehtir.

Allah'ın, bir şeyin ya da bir işin olmasını dilediğinde, onun olması için yalnızca "Ol!" demesi yeterlidir. Ayetlerde şöyle buyurulmaktadır:

Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri yalnızca: "Ol" demesidir; o da hemen oluverir. (Yasin Suresi, 82)


Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "Ol" der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi, 117)

    

1-Dr. Michael Walker, Quadrant, Ekim 1982, s.44
2- Fred Hoyle - Chandra Wickramasinghe, Evolution from Space, London:J.M. Dent and Company, 1981, s. 141

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder